Hicr 9. ayette bildirildiği gibi Kur’an-ı Hakiym lafız olarak korunmuştur ve
korunmaktadır. Fakat ne yazık ki manası tahrif edilmiştir. Elimizde bulunan
mealler bu tahrifatın delilidir. Bu pislik temizlenmeden yola çıkılmaz. Bu
pislik ortadan kalkmadan kılıç çekilmez. Zira kılıç, bâtılı kaldırıp yerine
hakkı koymak için çekilir. Bâtılın yerine yine başka bir bâtıl konacaksa o
kılıcı çekmenin ne anlamı vardır? Demir kılıçtan önce ilim kılıcını çekmeden,
kaybettiğimiz, gizlenen, örtülen hakikati bulmadan neyin kılıcı, kime karşı, ne
için çekilecektir?
Allah’ın (c.c.) Kur’an-ı
Hakiym’de bildirmiş olduğu bir hükmün başka bir coğrafyada ve zamanda
değişmesi, tekrar yorumlanması düşünülemez. Bizlere Kur’an-ı Hakiym’in mucizesi
diye servis edilen “Kur’an hükümleri çağa göre değişir” palavrası, bir
mucizeden çok acziyeti ifade eder. Bu palavra, kendini Kur’an-ı Hakiym’e değil
de Kur’an-ı Hakiym’i kendi arzu ve icraatlarına uygun hale getirmek isteyenler
tarafından uydurulmuştur. Çünkü Kur’an-ı Hakiym’in her bir ayeti, İslam
üzerinden beslenen bu asalaklara okkalı birer tokat çakmaktadır.
Asıl mucize odur ki hangi
zaman ve coğrafya için olursa olsun Kur’an-ı Hakiym hüküm, içerik, muhattab,
fiil vb. hiç bir cihetten değişmez. O bizi, bize anlatır... Yapmamız
gerekenleri ve yapabileceklerimizi anlatır ve bizlere “Sakın ha!!!” der, “Sakın
ha sen de böyle yapmayasın!!!”. Nefs zamana göre değişir mi? Coğrafyaya göre
değişir mi? Örfe göre değişir mi? Nefs nefstir ve istediği bellidir... Kendi
nefsini Firavun’un nefsinden üstün görenler bilmelidir ki Firavun’un kıssası
bizlere entellektüel bir bilgi olsun diye anlatılmamıştır. Aynı nefs bizlerde
de vardır...
Sözde alimler, 1,400
yıldır nakış gibi ince ince işleyerek İslam’ı tahrif etmişlerdir. Kelimelerin
içleri boşaltılmış, manaları zayıflatılmış, köşeleri törpülenmiş yerlerine
başka anlamlar doldurulmuştur. Bu durum ayetleri tek tek dikkate almak yerine
Kur’an-ı Hakiym’i bir bütün olarak tefekkür ettiğimizde bariz bir şekilde
karşımıza çıkar. Nisa 82. ayet gereği Kur’an-ı Hakiym’de çelişki yoktur. Bir
ayet başka bir ayet ile çelişmez. Bu nedenle arapça bilmeyen kardeşlerimiz de
ayetleri Kur’an-ı Hakiym çerçevesinde külli değerlendirirse verilen mealde bir
sorun olup olmadığını Biiznillah anlar. Zira “İman”, emin olmaktır. Allah’tan
(c.c.), Nebi’den (s.a.a.) emin olmak...
Birçoğundan sadece bir
örnek olarak; Abese Suresi 1-2-3. ayetlerinin mealini okuyan birinin, “böyle
bir şeyi Hz. Nebi (s.a.a.) nasıl yapar?” diye kuşku edip mealin üzerine
gitmiyor, “meal eden de öyle anlamıştır, olabilir” diyorsa kısacası bu meal
onun kalbini rahatsız etmiyorsa bu kardeşimizin imanında problem vardır!!!
Zira elinizdeki
meallerin hepsinde söz konusu ayetlerin iniş sebebi aşağıdaki şekilde verilir;
“HZ. MUHAMMED (S.A.V),
MÜŞRİKLERİN İLERİ GELENLERİNİ, GRUP GRUP TOPLAYIP, ONLARA İSLÂM'I KABUL
ETTİRMEĞE ÇALIŞIYORDU. BÖYLE BİR TOPLANTI SIRASINDA, ÂMÂ OLAN ABDULLAH BİN ÜMMİ
MEKTUM YANINA GELİP “ÖĞRETTİKLERİNİ BANA DA ÖĞRET” DİYEREK BİRKAÇ KERE SÖZÜNÜ
KESTİ. HZ. MUHAMMED (S.A.V), BU DURUMDAN HUZURSUZ OLDU, GAYRİ İHTİYARİ
HUZURSUZLUĞU YÜZÜNE AKSETTİ. BU DURUMDA ONUNLA İLGİLENMEYİP, BİR ŞEY SÖYLEMEYEREK
BAŞINI ÇEVİRDİ, TEBLİĞİNE DEVAM ETTİ.”
Buna bağlı olarak da söz
konusu ayetler ise şöyle meal edilmiştir;
“(PEYGAMBER) YÜZÜNÜ
EKŞİTTİ VE DÖNDÜ. KENDİSİNE ÂMÂ GELDİ, DİYE. NE BİLİRSİN, BELKİ O TEMİZLENECEK?”
Yukarıdaki meal ve nuzul
sebebini kabul eden kişi Hz. Nebi’den (s.a.a.) emin değildir. Kendisinin dahi
yapmayacağı şeyi Hz. Nebi’ye (s.a.a.) yakıştırmak nasıl bir imandır? Ayrıca
mealin arapça metninde yüzünü ekşiten ve dönenin Hz. Nebi (s.a.a.) değil, 3.
bir kişi olduğu gözükmektedir.
İman eden bir
kardeşimiz, arapça bilmiyor dahi olsa bir ayete verilen mealin yanlış olduğunu
anlar... Çünkü o kardeşimiz bilir ki Allah (c.c.) böyle birşey emretmez veya
Hz. Nebi (s.a.a.) böyle birşey yapmaz. Belki o an doğrusu nedir göremez ama
yanlış olduğunu anlar.
Yerinden oynatılan
kavramları doğru yerine koymadan, bana göre, sana göre, ona göre, bize
görelerle çekilen kılıçlar kısa bir süre sonra ya yanındakini ya da sahibini
kesecektir. Çünkü o kılıç nefsin, menfaatin ve çıkarın kılıcıdır. Menfaatlerin
kesiştiği yerde kılıçlar batıla değil beraber yola çıktıklarına döner...
Yolculuk, kavramları
yerlerine oturtturmak ile başlar... Önce manalar yerli yerine konulmalıdır.
Sonra Kur’an-ı Hakiym tekrar ve tekrar okunmalıdır. İşte o zaman hakikat
karşısında boynu ince, mert olanlarımız doğru istikamete döneceklerdir. Ne
mutlu nefsinin istek, hedef ve arzularını hak için yıkan kardeşlerimize...
“Kavramların
değiştirilmesinin ne önemi vardır biz daha büyük düşünelim. Bir yerleri feth
edelim...” diyen kardeşlerim bilsinler ki şikayetçi olduklarını iddia
ettikleri, yıkıp tekrar kurmayı kendilerine gaye edindikleri, sövdükleri ve
kökünü kazımak istedikleri şeyin temeli “ne önemi var” dedikleri şeyin ta
kendisidir. Bugün buğz ettiğimiz herşey “ALLAH (C.C.) İLE KANDIRANLARIN” ve
bunu önemsiz görenlerin eseridir. Yöntemleri ise Kur’an-ı Hakiym’in mana
cihetinden tahrifatıdır.
Kardeşlerim, Kur’an-ı
Hakiym’i terk edilmiş olarak ellerinde tutan münafıklar, ayetlerin hükmünü
içindeki kelimelerin manaları ile oynayarak değiştirmişlerdir. 1,400 yıldır bu
yöntem ile nefslere ne hoş gelmişse hepsi teker teker İslam’ın içine
sokulmuştur.
6 YAŞINDA BİR KIZ ÇOCUĞUNU
NİKAHINA ALAN VE BU İSLAM’DANDIR DİYEN SÜBYANCI ŞEREFSİZLER BU HÜKMÜ İSLAM’IN
İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
1000 TANE CARİYEYİ
KENDİNE HAK GÖREN, NİKAH DA GEREKMEZ DİYEN UÇKUR DÜŞKÜNÜ AZGIN SAPIKLAR BU
HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
SADECE GANİMET VE KADIN
İÇİN SEFER DÜZENLEYEN ÇIKARCI MENFAATÇİ ADİ MÜNAFIKLAR BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE
BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
HALKA ZULMEDEN SONRA DA
ALLAH BÖYLE DİLEDİ DİYEN DEYYUS YÖNETİCİLER BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU
TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
Saymakla biter mi
kardeşlerim?
Karşımızda 1,400 yıldır
menfaati ve çıkarının önüne set çeken her hakikatı örtmüş, sağ veya ölü koca
bir alim(!) güruhu var. Kalemizin içinde hem de tam ortasında kabak gibi duran
bu Truva Atlarını kırıp kapının önüne koymadan neyin mücadelesini verebiliriz?
Mevzu budur!!!
Bu mevzudan başka bir
gündeme sahip olan kardeşlerimize gelince;
Üzgünüz ama 1000 yıl
daha ömrünüz olsa uyanıp da tevbe etmedikçe, bırakın Roma’yı, İstanbul’u Dünyayı
da feth etseniz Allah’ın (c.c.) katında bir kıymeti yoktur.
Vesselam..