31 Ocak 2016 Pazar

" SÜFYANİLİK " NEDİR ???

Süfyanilik, İslam Dışı Devlet Yapılanmasının Ve Hukuki Faliyetlerinin İslam'a Uygun Ve Meşru Görünmesi İçin Din Usulü Üzerinden İcra Edilen Munafıklık (Gizlenmiş Küfr, Şirk) Kurumudur..!

Saltanat Şeklinde Devletleşmiş Hali ; " Emevi, Abbasi Ve 15. Yy Ortalarından İtibaren Osmanlı.."
Devam Eden Güncel Temsilcileri Sünnilik İle Şiilik Ve Bu İki Fırkanın Alt Türevleridir..!

----------------------

FURKAN-I HAKİYM'DE ANLATILAN 4 ÇEŞİT KÜFR VE ŞİRK VARDIR..!
GİZLİ, DOLAYLI YADA AÇIKTAN BUNLARI YAPAN BÜTÜN SÜFYANİ FIRKALARIN HÜKMÜ : " BAKARA 159-160,174 "

1-Allah'ın c.c zatı ile ilgili yapılan küfr ve şirk,
2-Allah'ın c.c sıfatları ile yapılan küfr ve şirk,
3-Allah'ın c.c Kitapta beyan etmiş olduğu hükümlerin davetine karşı iman etmiş olmak iddasıyla veya iman ettikten sonra içerden sinsice ve ustalıkla kendi nefs-i hevasına ait zan ve hükümleri karıştırarak yapılan tahrifatlarla icra edilen küfr ve şirk (Kur'an'da en çok zikredilen küfr ve şirk ehli bunlardır..!) ,
4-Allah'ın c.c Kitapta beyan etmiş olduğu hükümlerin davetine iman etmeye karşı açıktan reddetmek ve muhalefet şekliyle beraber Allah'ın c.c zatı ve sıfatları ile ilgili açıktan yapılan küfr ve şirkler..!
Müslüman kardeşlerim, iyi bilinki küfr ve şirk konusunda bunları gizleyip size anlatmayanlar, anlamlarını daraltarak anlatanlar Allah c.c ile aldatan munafıklardır..!
14 asırdır İslam aleminde meşru sayılan SÜFYANİLiK ilk üç madde ÜZERİNDEN icra durumundadır.. 3 cü maddenin failleri olan bu Munafık fırkalar ( Şii, Sünnilik (iddasıyla), Vehhabi, Modernist versionlar vb..) ve takipçileri sürekli 1ci , 2ci maddelerin açıktan yapılan şeklini ve yine 4. maddenin tarzında açıktan olan küfr ve şirki anlatıp durarak kendilerini gizliyorlar...



Murat Yılmaz

HATEMÜL EVLİYA MEHDİ VE TÜRK MİLLETİ..

_Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfâdı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir (1400 lerden beridir İslam adına kandırılıp kullanıldığınız) yattığınız yeter. Artık uyanınız (Al-i Muhammed'e bağlı istikametiniz olan aslınıza dönünüz), sabahtır. Yoksa, sahrâ-yı vahşette yatmakla gaflet sizi yağma edecektir. (Divanı Harbi Örfi)
-------------------------------------------------------------
Hâtemü'l-Evliyâ'nın,Halkın Fesada Düştüğü Bir Devirde Türk'e Gönderilmesi:
Yaklaşık on bir asır önce kaleme aldığı 'Hatmü'l-Evliyâ' adlı eserinde, kırkların tümünün zuhurundan sonra 'Hâtemü'l-evliyâ' olan zâtın kâim olacağını haber veren Hakîm et-Tirmizî Hazretleri (kuddise sırruh) (v. 932), yaşadığı mânevî tecellîleri anlattığı 'Büdüvv-ü Şe'n' adlı risâlesinde belirttiğine göre, kırkların zuhûrundan sonra kâim olacak olan bu zâtın, halkın fesada düştüğü bir zamanda Türk'e gönderileceğini keşfetmişti.
Hazret sanki âhir zamanın fitne, sıkıntı ve buhranla dolu karanlık günlerinde yaşayan insanların, isyanları nedeniyle belâya maruz kaldıkları bir âna nazar edercesine, mânâ âleminde; 'halkın hepsini susmuş, korkudan dehşete düşmüş' ve 'kimileri kimini tanımaz ve korkudan garipleşmiş' bir hâlde müşâhade etmiş; kendisine Allah tarafından 'emrolunmuş bir kimse'nin, 'hiç kimse farkına varmadan' böyle bir ortamda 'yardımcılarıyla birlikte' yeryüzüne geldiği haber verilmişti.

Bu kişi diğer veliler üzerinde söz ve tasarruf sahibi bir zât olmalıydı ki, tanımadığı bir kimse kendisine; 'Şu acâipliği görüyor musun? Emrolunan kişi kendileriyle konuşmak için tüm dünya ehlinden kırk kişiyi istemiş! ' diyerek, onun 'hepsi dünya ehlinden olan bu kırklar'ı mânevî bir toplantıya çağırdığını bildirmişti. Toplantı emri yalnız kırklar'a gelmiş, ancak bu zâtı, yanındaki bazı velîlerle birlikte Hazret de merâk edip görmeyi istemişti. Öyle ki; 'Emrolunan kişiyi ben hangi şeyle tanıyacak ve (onunla) ne zaman tanışacağım?' diyerek, bu arzusunu açıkça da dile getirmekteydi. Bunun üzerine Hazret'e: 'Kırkların henüz tamamı mevcud değilken; emrolunan kişinin bunların üzerine, Türk'e geleceği haber' verildi.

Nitekim Hazret, bu haberi aldıktan kısa bir süre sonra; halkı içinde bulundukları çalkantı ve karışıklıktan kurtaran bir de ordu bulunduğunu müşâhade ederek; 'Halkın, maiyyeti Türk olan bir orduya mürâcaat ettiklerini gördüm, Türk onlara yoldaşlık ediyordu.' diyor ve ardından 'Kendilerini korkuttuğunu görmüş olduğum şeyden onlar sayesinde tesellî buluyorlardı.' buyurarak, halkın içine düştükleri fesaddan bu ordu sayesinde kurtulduklarına işaret ediyordu. Çünkü bu zât 'Türk'e geleceği' sırada, henüz 'kırklar tamamına ermeden bu halk fesâda düşmüş'tü.

Hazret nihayet kırklarla birlikte bu toplantıya katılacağını haber aldı ve kendisini tutamayıp ağlamaya başladı. O an kendisine: 'Niye ağlıyorsun? Biz onunla konuşup sırlaşacağız ya!' diyen bir kimseye; 'Ben başka bir yere konulacağım diye ağlamıyorum. Kalbimin merhametinden ötürü ağlıyorum. Bana insan topluluklarının içine konulacak olan kırklar daha bu devirde seyrettirildi ya, işte bunun için ağlıyorum!' demiş ve yine kendisine heyecanla: 'Emrolunan kişiyi gördün mü? Emrolunan kişiyi gördün mü?' diyen başka bir kişiye ise: 'Hayır! Lâkin kubbe kapısının sonuna kadar vardım, iki ayağımla sıçrayarak emrolunan kişinin kapısını çaldım. Emrolunan kişiyi bu kubbeden elini çıkarır gibi gördüm.' cevabını vermişti.
Bunları söylerken, birdenbire 'emrolunan kişi'nin 'kırklar'a işaret ederek; 'Bu kırkları şu hazîreye götürün, onları burada 'ayakta tutma'ya hapsedin!' emrini verdiğini işitti. Hazret, o kişiyi görme lütfuna eriştiği bu andan sözederken; 'O bu dünya ehlinden daha farklı ve seçkindi. Ben emrolunan kişinin küçük ordusuyla ve Türk'le yürüyordum, bana hiç kimse zarar veremiyordu. O ben de dâhil olmak üzere, büyüklerin hepsini bu toplantıda biraraya topladı.' diyordu. Bundan sonra o zât, Hazret'e; 'Mescide çık, sana kendimle ilgili sırlar vereceğim!' dedi ve ardından kendisine: 'Sen onların tümünün zuhuruyla kâim olacak kimseyi görüyorsun!' şeklinde bir hitap geldi.

Murat Yılmaz

(Hakîm et-Tirmizî, 'Risâle-i Büdüvv-i Şe'n', İsmâil Sâib, nr.: 1571, vr. 215b-216a-217a)

24 Ocak 2016 Pazar

CEHENNEMDEN CENNETE GEÇİŞ VAR MI?

Üzerinde en fazla oynama yapılan, manipule edilen, üzeri örtülen iki konu;
1. Son nefeste tevbe eden kişinin durumu,
2. Cehennemde azap gören kişinin Cennet'e geçmesi...
Allah (c.c.) "YOK" diyor, bu büyük baş Süfyani Alimleri "VAR" diyor...
Dayanakları ise yine kendi uydurdukları hadisler...Kuran-ı Kerim de çok açık bir şekilde cehenneme girenin bir daha cennete giremeyeceği yazıyor.Nebi as ın bizlere beyanı asla Kuran ı Kerime ters olamaz.Bunu Allah cc bildirmiştir.
Muminun suresi 103
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ ﴿١٠٣﴾
Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir.Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır.

Aşağıdaki video bu konu detaylı incelenmiştir.Ve Alim dediklerimizin bu konudaki küfürlerini hayretle karşılıyoruz.






Tuğrul Doğancan


TÜRKLERİN HAK YOLU/ÖZÜMÜZE DÖNELİM!






Tarihi gerçeklerin ortaya çıkması; taşların yerine oturmasını sağlayacağı gibi bugün yaşanılan Sunni/Şii/Alevi çıkmazının sonradan oluşan bir durum olduğunu; İslamın Hakikatlerin bugün yaşanılan hiçbir mezhebe uymadığı gerçeğini ortaya koyacaktır. 
Önce şunu söyleyelim bugün yaşanılan adına sunnilik, şiilik ve alevilik denilen inanç/mezheb/dinlerin İslamın hakikatlari, Resulu Ekremin Beyani ve İmam Ali’nin Yoluyla (Bu yol Tarikatı Muhammediyedir) hiçbir alakası yoktur.

Türklerin İslamın Beyanından sonra kıyamete kadar büyük bir sorumluluğun olduğunu biliyoruz.Tarih bunu tefsir etmektedir ve İnşaallah tefsir etmeye de devam edecektir.Bizim Türklere seslenme sebebimiz bir kavmiyetçilik değildir. Türkün Al-i beyt ile yakınlığını gösterip Onlara meveddeten bağlılığına çağırıyoruz (Şura 23.ayet).Bu bağlılık Allah’ın izniyle Küfrün belini kırmıştı ve bunu yaşayan ve çok iyi bilen kafirler Al-i Beyt ile Türk’ün arasını açmıştır.Türkleri Meveddete çağırıyoruz yani sorumluluğa..Bu sorumluluğu taşıyan her kavim kardeşimizdir taşımayan Türk bile olsa kardeşimiz değildir..

. Osman ismi ن عثما ayın ve peltek se ile yazılırken Otman gazi Veya Ataman Gazi olarak geçen isim elif ve te ile geçmektedir.Tahrir defterleri ve Bizans kaynakları bunun delili..sunkur-tekin, ertuğrul,gündoğdu, dündar,saru-yatı, gündüz ve orhan isimlerinin yanında büyük bir çelişki oluşuyordu.. burda sorulması gereken sorular vardır?Otman ismi niye Osman diye tarihe geçirilmiştir? Bununla gizlenen esasen üstü örtülmek istenen nedir?

.Gayri sunni demek 1400 senedir dönem dönem ufak değişikliklere uğrasada bugün bilinen Sunni inancına sahip değiller manasına gelir.Gayri sunni demek alevi veya şii manasına gelmemektedir.Levent Bey burda ancak gayri sunni diyerek açıklamak zorundadır.O gün Türklerin bağlı olduğu itikadın ne olduğu bizans kaynaklarıyla anlamak mümkün değildir.Çünkü kaynak Hz.Muhammede kadar gitmektedir.Geriye doğru araştırılması gerekilen bir konu. Bizimde söylediğimiz; Türkler İslamın beyanından beri Al-i Beyte bağlı olan yani yaşanılması emredilen dine tabilerdir.Bu ne sunnilik ne şiilik nede aleviliktir.

.Şeyh Edeb Ali/Edebali’yi araştırsak Baba İlyası, Baba İshakı, Ebul Vefa burdandan İmam Ali’ye geldiğimizi göreceğiz.Orhan Gazinin Rufai ocağına bağlı olması veya Evliya çelebinin o dönemlere ait alimlarin Rufai/Kadir/Bektaşi ocaklarına bağlı olduğunu söylemesi bilinen resmi tarihi sorgulamıza yeterli sebeplerdir.Bugün Kadiri/Rufai/Bektaşi ocaklarının bozulmuş olması ve akaidlerinin değişmesi bizi yanıltmasın..Amacımız hakikati aramak zaten..Bozanların amaçlarıda bu hakikati gizlemek..

  Tarihi hep padişahlar, sultanlar üzerinden inceleme kolaycılığımız var bu da bizi aldatan şey oluyor.Fatih İstanbulu fethetti, Atatürk Kurtuluş Savaşını kazandı..Esas dinamikleri incelersek gerçeğe ulaşmamız daha kolay olur.Osmanlıda (Otmanlıda) ki dinamikler neydi.Akıncı Beyleri,Tımarlı sipahiler ve güçlü Türk aşiretlerin Devletteki yeri neydi..Bir Akıncı beyi padişahın huzuruna kılıcıyla niye girebiliyordu.Herşeyden önce Akıncı beyleri padişaha mı bağlıydı Yoksa Bağlı oldukları Ocaklara mı?Mesela Balkanlardaki akıncılar Sultan Mehmed’e mi Bağlı Yoksa Otman Baba’ya..Otman Baba vilayetnamesini okursanız ne demek istediğimi anlarsınız..Malkoçoğullarının, Çandarlıların Evrenosoğullarının Fatihten sonra niye yokedildikleri/pasifize edildiklerini araştırın.2.viyanada akıncıların nasıl devlet tarafından katlediklerini, güçlerinin kırılmalarının sağlanmasının sebebini araştırın..Tüm bunların sebebi Tarikatı Muhammediye bağlı ocaklara bağlılığın önünü kesmek..2.Beyazıd zamanında Balım Sultan niye desteklendi Nasıl paralel bir ocak cıkarıldı daha iyi anlaşılır ozaman..Bektaşi diye bir tarikatın olmadığını Kadiri/Rufai/ Bektaşi ocakların aynı tarikata bağlı olduğu gerçeğini öğrenin.Bırakın ezbere konuşmayı..Sunniler Şiiler ne diyor boşverin..Bu mezhepler siyasi olarak oluşmuş Gerçek İslamın hakikatlerini gizlemekten başka görevleri yoktur.


 Fatihle alenen başlatılan 16.yyda kanuni ile tamamlanan süreçte ne değişti.Hace Bayram Veli’nin Akşemseddin ve Yahya efendilerden sonra nasıl ebu suud gibi zalimler sahneye çıkmıştır.Otman Gazi döneminde Fatihe kadar olmayan şeyler İstanbul’un fethinde nasıl yağmaya dönmüştür.Akşemsedin Hocanın Fatih ile kavgasını Yahya efendinin Kanuni ile kavgasını öğrenin..Bu Hak ile batılın savası.Ve Müslümanım diyenlerin arasında oluyor.İmam Ali de Müslüman Muaviye de öyle olduğunu söylüyor.İmam Hasan, İmam Hüseyin ve İmamlar karşısında olan Emevi ve Abbasiler de..Otman Gazi, Orhan Gazi, Otman Baba, Akşemssedin ve karşısında olan fatihler yavuzlar kanuni ebu suudlarda..Müminlerin İşleri Zor..Resulu ekremin vasiyetine uysunlar..Kuran ve Al-i beyte bağlı olsunlar..Bizim Türklere Çağrımız budur..



  Bu videoyu dikkatlice izleyelim..Yıllardır attıkları yalanların gizledikleri gerçeklerin ortaya çıktığı zamandır. Zaman fetret döneminin bittiği süredir..




KUR'AN-I KERİYM MANASININ TAHRİF EDİLDİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?


Hicr 9. ayette bildirildiği gibi Kur’an-ı Hakiym lafız olarak korunmuştur ve korunmaktadır. Fakat ne yazık ki manası tahrif edilmiştir. Elimizde bulunan mealler bu tahrifatın delilidir. Bu pislik temizlenmeden yola çıkılmaz. Bu pislik ortadan kalkmadan kılıç çekilmez. Zira kılıç, bâtılı kaldırıp yerine hakkı koymak için çekilir. Bâtılın yerine yine başka bir bâtıl konacaksa o kılıcı çekmenin ne anlamı vardır? Demir kılıçtan önce ilim kılıcını çekmeden, kaybettiğimiz, gizlenen, örtülen hakikati bulmadan neyin kılıcı, kime karşı, ne için çekilecektir?

Allah’ın (c.c.) Kur’an-ı Hakiym’de bildirmiş olduğu bir hükmün başka bir coğrafyada ve zamanda değişmesi, tekrar yorumlanması düşünülemez. Bizlere Kur’an-ı Hakiym’in mucizesi diye servis edilen “Kur’an hükümleri çağa göre değişir” palavrası, bir mucizeden çok acziyeti ifade eder. Bu palavra, kendini Kur’an-ı Hakiym’e değil de Kur’an-ı Hakiym’i kendi arzu ve icraatlarına uygun hale getirmek isteyenler tarafından uydurulmuştur. Çünkü Kur’an-ı Hakiym’in her bir ayeti, İslam üzerinden beslenen bu asalaklara okkalı birer tokat çakmaktadır.

Asıl mucize odur ki hangi zaman ve coğrafya için olursa olsun Kur’an-ı Hakiym hüküm, içerik, muhattab, fiil vb. hiç bir cihetten değişmez. O bizi, bize anlatır... Yapmamız gerekenleri ve yapabileceklerimizi anlatır ve bizlere “Sakın ha!!!” der, “Sakın ha sen de böyle yapmayasın!!!”. Nefs zamana göre değişir mi? Coğrafyaya göre değişir mi? Örfe göre değişir mi? Nefs nefstir ve istediği bellidir... Kendi nefsini Firavun’un nefsinden üstün görenler bilmelidir ki Firavun’un kıssası bizlere entellektüel bir bilgi olsun diye anlatılmamıştır. Aynı nefs bizlerde de vardır...

Sözde alimler, 1,400 yıldır nakış gibi ince ince işleyerek İslam’ı tahrif etmişlerdir. Kelimelerin içleri boşaltılmış, manaları zayıflatılmış, köşeleri törpülenmiş yerlerine başka anlamlar doldurulmuştur. Bu durum ayetleri tek tek dikkate almak yerine Kur’an-ı Hakiym’i bir bütün olarak tefekkür ettiğimizde bariz bir şekilde karşımıza çıkar. Nisa 82. ayet gereği Kur’an-ı Hakiym’de çelişki yoktur. Bir ayet başka bir ayet ile çelişmez. Bu nedenle arapça bilmeyen kardeşlerimiz de ayetleri Kur’an-ı Hakiym çerçevesinde külli değerlendirirse verilen mealde bir sorun olup olmadığını Biiznillah anlar. Zira “İman”, emin olmaktır. Allah’tan (c.c.), Nebi’den (s.a.a.) emin olmak...

Birçoğundan sadece bir örnek olarak; Abese Suresi 1-2-3. ayetlerinin mealini okuyan birinin, “böyle bir şeyi Hz. Nebi (s.a.a.) nasıl yapar?” diye kuşku edip mealin üzerine gitmiyor, “meal eden de öyle anlamıştır, olabilir” diyorsa kısacası bu meal onun kalbini rahatsız etmiyorsa bu kardeşimizin imanında problem vardır!!!

Zira elinizdeki meallerin hepsinde söz konusu ayetlerin iniş sebebi aşağıdaki şekilde verilir;
“HZ. MUHAMMED (S.A.V), MÜŞRİKLERİN İLERİ GELENLERİNİ, GRUP GRUP TOPLAYIP, ONLARA İSLÂM'I KABUL ETTİRMEĞE ÇALIŞIYORDU. BÖYLE BİR TOPLANTI SIRASINDA, ÂMÂ OLAN ABDULLAH BİN ÜMMİ MEKTUM YANINA GELİP “ÖĞRETTİKLERİNİ BANA DA ÖĞRET” DİYEREK BİRKAÇ KERE SÖZÜNÜ KESTİ. HZ. MUHAMMED (S.A.V), BU DURUMDAN HUZURSUZ OLDU, GAYRİ İHTİYARİ HUZURSUZLUĞU YÜZÜNE AKSETTİ. BU DURUMDA ONUNLA İLGİLENMEYİP, BİR ŞEY SÖYLEMEYEREK BAŞINI ÇEVİRDİ, TEBLİĞİNE DEVAM ETTİ.”

Buna bağlı olarak da söz konusu ayetler ise şöyle meal edilmiştir;
“(PEYGAMBER) YÜZÜNÜ EKŞİTTİ VE DÖNDÜ. KENDİSİNE ÂMÂ GELDİ, DİYE. NE BİLİRSİN, BELKİ O TEMİZLENECEK?”

Yukarıdaki meal ve nuzul sebebini kabul eden kişi Hz. Nebi’den (s.a.a.) emin değildir. Kendisinin dahi yapmayacağı şeyi Hz. Nebi’ye (s.a.a.) yakıştırmak nasıl bir imandır? Ayrıca mealin arapça metninde yüzünü ekşiten ve dönenin Hz. Nebi (s.a.a.) değil, 3. bir kişi olduğu gözükmektedir.
İman eden bir kardeşimiz, arapça bilmiyor dahi olsa bir ayete verilen mealin yanlış olduğunu anlar... Çünkü o kardeşimiz bilir ki Allah (c.c.) böyle birşey emretmez veya Hz. Nebi (s.a.a.) böyle birşey yapmaz. Belki o an doğrusu nedir göremez ama yanlış olduğunu anlar.

Yerinden oynatılan kavramları doğru yerine koymadan, bana göre, sana göre, ona göre, bize görelerle çekilen kılıçlar kısa bir süre sonra ya yanındakini ya da sahibini kesecektir. Çünkü o kılıç nefsin, menfaatin ve çıkarın kılıcıdır. Menfaatlerin kesiştiği yerde kılıçlar batıla değil beraber yola çıktıklarına döner...

Yolculuk, kavramları yerlerine oturtturmak ile başlar... Önce manalar yerli yerine konulmalıdır. Sonra Kur’an-ı Hakiym tekrar ve tekrar okunmalıdır. İşte o zaman hakikat karşısında boynu ince, mert olanlarımız doğru istikamete döneceklerdir. Ne mutlu nefsinin istek, hedef ve arzularını hak için yıkan kardeşlerimize...

“Kavramların değiştirilmesinin ne önemi vardır biz daha büyük düşünelim. Bir yerleri feth edelim...” diyen kardeşlerim bilsinler ki şikayetçi olduklarını iddia ettikleri, yıkıp tekrar kurmayı kendilerine gaye edindikleri, sövdükleri ve kökünü kazımak istedikleri şeyin temeli “ne önemi var” dedikleri şeyin ta kendisidir. Bugün buğz ettiğimiz herşey “ALLAH (C.C.) İLE KANDIRANLARIN” ve bunu önemsiz görenlerin eseridir. Yöntemleri ise Kur’an-ı Hakiym’in mana cihetinden tahrifatıdır.
Kardeşlerim, Kur’an-ı Hakiym’i terk edilmiş olarak ellerinde tutan münafıklar, ayetlerin hükmünü içindeki kelimelerin manaları ile oynayarak değiştirmişlerdir. 1,400 yıldır bu yöntem ile nefslere ne hoş gelmişse hepsi teker teker İslam’ın içine sokulmuştur.

6 YAŞINDA BİR KIZ ÇOCUĞUNU NİKAHINA ALAN VE BU İSLAM’DANDIR DİYEN SÜBYANCI ŞEREFSİZLER BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
1000 TANE CARİYEYİ KENDİNE HAK GÖREN, NİKAH DA GEREKMEZ DİYEN UÇKUR DÜŞKÜNÜ AZGIN SAPIKLAR BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
SADECE GANİMET VE KADIN İÇİN SEFER DÜZENLEYEN ÇIKARCI MENFAATÇİ ADİ MÜNAFIKLAR BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
HALKA ZULMEDEN SONRA DA ALLAH BÖYLE DİLEDİ DİYEN DEYYUS YÖNETİCİLER BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?

Saymakla biter mi kardeşlerim?
Karşımızda 1,400 yıldır menfaati ve çıkarının önüne set çeken her hakikatı örtmüş, sağ veya ölü koca bir alim(!) güruhu var. Kalemizin içinde hem de tam ortasında kabak gibi duran bu Truva Atlarını kırıp kapının önüne koymadan neyin mücadelesini verebiliriz?

Mevzu budur!!!

Bu mevzudan başka bir gündeme sahip olan kardeşlerimize gelince;
Üzgünüz ama 1000 yıl daha ömrünüz olsa uyanıp da tevbe etmedikçe, bırakın Roma’yı, İstanbul’u Dünyayı da feth etseniz Allah’ın (c.c.) katında bir kıymeti yoktur.
Vesselam..



YAHUDİ-LİK

YAHUDİ KAVMİ Mİ LANETLİDİR YOKSA YAHUDİLİK KARAKTERİMİ ?

Kur'anda Yahudilik, iman etmiş olmak ve hidayet üzere olmak iddasındaki nifak, fısk, küfr ve şirk ehline dair örnek bir karakter olarak gösterilir..!
Bu bağlamda sorunun cevabı Kitapta detayları ile açıklanmıştır !
(mübiyn kelimesi detayları ile açıklanmış, beyan edilmiş demektir.)
Yahudilere söverek kendini gizleyen aynı karakterlerdeki bütün iddia sahiplerinin durumları da aynıdır vesselam..

Murat Yılmaz


VEYSEL KARANİ

Rasulullah'ı SAV görmek esas mesele değildir.Gözleriyle görmeden, yüzyüze konuşmadan O'na itaatin, meveddetin nasıl olabileceğini Veysel Karani Hazretleri (Uveys el Karani) aleme göstermiştir.

Peygamberi gördüğünü iddia edenlerin halini Hucurat suresi 1. ve 2.ayetleri bizlere gösterir..Bu ayetin muhatapları olan sahabeler Cemel ve Sıffin savaşına sebep olmuşlardır..

Veysel Karani Hazretleri de Sıffinde İmam Ali nin yanında Allah ve Resuluna itaat etmiş olarak Şehit olmuştur..Rasulullah'ı sav hakikatta kim görüp Muhabbet etmiştir.



Veysel Karani hazretleri mi yoksa Al-i Beytle savaşan sahabeler mi??

MEHDİ

MEHDİ, MEHDİ DİYE ORDA BURDA PAZAR AÇANLAR VE MEHDİ EDEBİYATI İLE ENTELLİK YAPANLAR..
.
BUNLARA ALTIN ÇAĞIN FIRSATÇI MEHDİ BEKLEYİCİLERİMİ DİYELİM, İŞE ELEMAN ALIR GİBİ ŞARTNAMELER ÖNE SÜREREK ASIL KONULARI ÖRTBAS ETMEYE ÇALIŞAN SU KURNAZI UYANIKLARMI DİYELİM ..!
EVET NE DİYELİM MÜSLÜMANLAR ??
Mehdi'yi kabul etmekle ilgili öne sürülen " olmazsa olmaz " şartları :
-Bizden olacak
-Bizim Tarikattan olacak..
-Bizim Şeyh O' nun kim olduğunu söylecek..
-Bizim Mezhebten olacak...
-Bizim İtkatlara bağlı olacak..
-Bizim politikalarımızı destekleyecek..
-Biz suya sabuna dokunmadan fantastik bir şekilde herşeyi halledecek..
-Gelince herkesi mala, mülke boğacak..vb... bir sürü şartlar..
Yani " Biz bu şartlara ve sonuçlarına bakarız " hezeyanları heryeri sarmış..
Yani, aslında bunlar demek istiyorki " Eğer bu şartlara haiz değilse kim olursa olsun ve ne yaparsa yapsın Mehdi değildir. "
Yahudilerin son Nebiyi/ Resulü beklerken öne sürdükleri şartlar ve gelince kabul etmeyip düşman kesilmeleri psikolojine ne kadarda benziyor..!!
ONLARA DERİZKİ :
Sizin içinizde altın çağın önceki aşamaları ile ilgilenen yok..Altın çağ başlıyor sonra herkes Mehdiye biat için toplaşıyorlar.. Tabii ya ! Mehdi' nin kim olduğu burdan belli olacak herhalde..
Bir sabah herkes uyanıyor ve bakıyor Mehdi ve yanındaki sadık azınlık herşeyi halletmiş ve altın çağ başlamış..Sonra bir izdiham bir izdiham ki akıllara zarar..Herkes bağıracak "Haydin biata, kurtuluşa koşun (mal istemek için) " Mehdi gelmiş diyecekler... Sonra gökten 3 elmada düşer artık....Çok şirinsiniz.!!!


BİZ KİM MİYİZ ?


Şİİ, ALEVİ, VEHHABİ, HANİFÇİ, SELEFİCİ, SAHTE SÜNNİ, TARİKATÇI, FELSEFECİ, ENTEL, REFORMİST, HÜMANİST, DEİST, TEİST, ATEİST VB.. ISLAH EDİCİLER OLARAK GEÇİNEN SAPKIN CAHİLLERİN HİÇ BİRİNDEN DEĞİLİZ..!

Bu zümreler bize " siz kimsiniz, nesiniz, necisiniz vs.. ? " diye soruyorlar..
İster anlayın ister anlamayın, ister kabul edin ister etmeyin..
Ne derseniz deyin..!

İlk ve son söz olarak sadece derizki : Sözlerimiz ve uzun araştırmalar sonucu ulaştığımız bilgilere dair paylaşımlarımızla önce Kendi nefsimizi ve sonrada Müslüman kardeşlerimizi uyarmaya çalışıyoruz..
Hasbunallah, la havle vela kuvvete illa Billah...

Getirdiğimiz Kelime-i Şehadet' in manası ve şartlarına binaen Müslüman olarak, büyüklerimizin (AKTAB-I ERBAA) yol, usul, edeb ve erkanlarına uymak şartı ile, kendi nefsimiz içinde gayrısınada KUR'AN-I HAKİYM' İN açık beyanlarına ve HZ. PEYGAMBER' İN (s.a.a) O' na mutabık olan sahih Sünnetlerine göre bakmak, görmek, düşünmek, anlamak, yaşamak ve anlatmak istikametinde olma gayretindeyiz..

Bunlara uymayan bütün ölçülerden, bakışlardan, görüşlerden, anlayışlardan, ictihadlardan, fetvalardan, icmalardan, rivayetlerden, hikayelerden, kıssalardan vs.. lerden NEUZUBİLLAH TÖVBE ETMİŞİZ, BERİYİZ..
Kur' an ve Kur' an' ın sahih tefsir ve açıklamaları ola
n Nebevi Sünnet' e göre İlim ve Alim kavramlarını birbirine bağlayıp, Hak c.c katında makbul rehberler haline getiren esasları tahkik etmiş olarak bize anlatıp izah edebilecek kardeşlerimiz varsa lütfen bildiklerini bizimle paylaşsınlar !

HASBUNALLAHU VE Nİ’MEL VEKİL VE Nİ’MEL MEVLA VE Nİ'MEN-NASİYR.
EŞ-ŞÜKRÜ LİLLAH, VELHAMDU LİLLAH...