24 Ocak 2016 Pazar

KUR'AN-I KERİYM MANASININ TAHRİF EDİLDİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?


Hicr 9. ayette bildirildiği gibi Kur’an-ı Hakiym lafız olarak korunmuştur ve korunmaktadır. Fakat ne yazık ki manası tahrif edilmiştir. Elimizde bulunan mealler bu tahrifatın delilidir. Bu pislik temizlenmeden yola çıkılmaz. Bu pislik ortadan kalkmadan kılıç çekilmez. Zira kılıç, bâtılı kaldırıp yerine hakkı koymak için çekilir. Bâtılın yerine yine başka bir bâtıl konacaksa o kılıcı çekmenin ne anlamı vardır? Demir kılıçtan önce ilim kılıcını çekmeden, kaybettiğimiz, gizlenen, örtülen hakikati bulmadan neyin kılıcı, kime karşı, ne için çekilecektir?

Allah’ın (c.c.) Kur’an-ı Hakiym’de bildirmiş olduğu bir hükmün başka bir coğrafyada ve zamanda değişmesi, tekrar yorumlanması düşünülemez. Bizlere Kur’an-ı Hakiym’in mucizesi diye servis edilen “Kur’an hükümleri çağa göre değişir” palavrası, bir mucizeden çok acziyeti ifade eder. Bu palavra, kendini Kur’an-ı Hakiym’e değil de Kur’an-ı Hakiym’i kendi arzu ve icraatlarına uygun hale getirmek isteyenler tarafından uydurulmuştur. Çünkü Kur’an-ı Hakiym’in her bir ayeti, İslam üzerinden beslenen bu asalaklara okkalı birer tokat çakmaktadır.

Asıl mucize odur ki hangi zaman ve coğrafya için olursa olsun Kur’an-ı Hakiym hüküm, içerik, muhattab, fiil vb. hiç bir cihetten değişmez. O bizi, bize anlatır... Yapmamız gerekenleri ve yapabileceklerimizi anlatır ve bizlere “Sakın ha!!!” der, “Sakın ha sen de böyle yapmayasın!!!”. Nefs zamana göre değişir mi? Coğrafyaya göre değişir mi? Örfe göre değişir mi? Nefs nefstir ve istediği bellidir... Kendi nefsini Firavun’un nefsinden üstün görenler bilmelidir ki Firavun’un kıssası bizlere entellektüel bir bilgi olsun diye anlatılmamıştır. Aynı nefs bizlerde de vardır...

Sözde alimler, 1,400 yıldır nakış gibi ince ince işleyerek İslam’ı tahrif etmişlerdir. Kelimelerin içleri boşaltılmış, manaları zayıflatılmış, köşeleri törpülenmiş yerlerine başka anlamlar doldurulmuştur. Bu durum ayetleri tek tek dikkate almak yerine Kur’an-ı Hakiym’i bir bütün olarak tefekkür ettiğimizde bariz bir şekilde karşımıza çıkar. Nisa 82. ayet gereği Kur’an-ı Hakiym’de çelişki yoktur. Bir ayet başka bir ayet ile çelişmez. Bu nedenle arapça bilmeyen kardeşlerimiz de ayetleri Kur’an-ı Hakiym çerçevesinde külli değerlendirirse verilen mealde bir sorun olup olmadığını Biiznillah anlar. Zira “İman”, emin olmaktır. Allah’tan (c.c.), Nebi’den (s.a.a.) emin olmak...

Birçoğundan sadece bir örnek olarak; Abese Suresi 1-2-3. ayetlerinin mealini okuyan birinin, “böyle bir şeyi Hz. Nebi (s.a.a.) nasıl yapar?” diye kuşku edip mealin üzerine gitmiyor, “meal eden de öyle anlamıştır, olabilir” diyorsa kısacası bu meal onun kalbini rahatsız etmiyorsa bu kardeşimizin imanında problem vardır!!!

Zira elinizdeki meallerin hepsinde söz konusu ayetlerin iniş sebebi aşağıdaki şekilde verilir;
“HZ. MUHAMMED (S.A.V), MÜŞRİKLERİN İLERİ GELENLERİNİ, GRUP GRUP TOPLAYIP, ONLARA İSLÂM'I KABUL ETTİRMEĞE ÇALIŞIYORDU. BÖYLE BİR TOPLANTI SIRASINDA, ÂMÂ OLAN ABDULLAH BİN ÜMMİ MEKTUM YANINA GELİP “ÖĞRETTİKLERİNİ BANA DA ÖĞRET” DİYEREK BİRKAÇ KERE SÖZÜNÜ KESTİ. HZ. MUHAMMED (S.A.V), BU DURUMDAN HUZURSUZ OLDU, GAYRİ İHTİYARİ HUZURSUZLUĞU YÜZÜNE AKSETTİ. BU DURUMDA ONUNLA İLGİLENMEYİP, BİR ŞEY SÖYLEMEYEREK BAŞINI ÇEVİRDİ, TEBLİĞİNE DEVAM ETTİ.”

Buna bağlı olarak da söz konusu ayetler ise şöyle meal edilmiştir;
“(PEYGAMBER) YÜZÜNÜ EKŞİTTİ VE DÖNDÜ. KENDİSİNE ÂMÂ GELDİ, DİYE. NE BİLİRSİN, BELKİ O TEMİZLENECEK?”

Yukarıdaki meal ve nuzul sebebini kabul eden kişi Hz. Nebi’den (s.a.a.) emin değildir. Kendisinin dahi yapmayacağı şeyi Hz. Nebi’ye (s.a.a.) yakıştırmak nasıl bir imandır? Ayrıca mealin arapça metninde yüzünü ekşiten ve dönenin Hz. Nebi (s.a.a.) değil, 3. bir kişi olduğu gözükmektedir.
İman eden bir kardeşimiz, arapça bilmiyor dahi olsa bir ayete verilen mealin yanlış olduğunu anlar... Çünkü o kardeşimiz bilir ki Allah (c.c.) böyle birşey emretmez veya Hz. Nebi (s.a.a.) böyle birşey yapmaz. Belki o an doğrusu nedir göremez ama yanlış olduğunu anlar.

Yerinden oynatılan kavramları doğru yerine koymadan, bana göre, sana göre, ona göre, bize görelerle çekilen kılıçlar kısa bir süre sonra ya yanındakini ya da sahibini kesecektir. Çünkü o kılıç nefsin, menfaatin ve çıkarın kılıcıdır. Menfaatlerin kesiştiği yerde kılıçlar batıla değil beraber yola çıktıklarına döner...

Yolculuk, kavramları yerlerine oturtturmak ile başlar... Önce manalar yerli yerine konulmalıdır. Sonra Kur’an-ı Hakiym tekrar ve tekrar okunmalıdır. İşte o zaman hakikat karşısında boynu ince, mert olanlarımız doğru istikamete döneceklerdir. Ne mutlu nefsinin istek, hedef ve arzularını hak için yıkan kardeşlerimize...

“Kavramların değiştirilmesinin ne önemi vardır biz daha büyük düşünelim. Bir yerleri feth edelim...” diyen kardeşlerim bilsinler ki şikayetçi olduklarını iddia ettikleri, yıkıp tekrar kurmayı kendilerine gaye edindikleri, sövdükleri ve kökünü kazımak istedikleri şeyin temeli “ne önemi var” dedikleri şeyin ta kendisidir. Bugün buğz ettiğimiz herşey “ALLAH (C.C.) İLE KANDIRANLARIN” ve bunu önemsiz görenlerin eseridir. Yöntemleri ise Kur’an-ı Hakiym’in mana cihetinden tahrifatıdır.
Kardeşlerim, Kur’an-ı Hakiym’i terk edilmiş olarak ellerinde tutan münafıklar, ayetlerin hükmünü içindeki kelimelerin manaları ile oynayarak değiştirmişlerdir. 1,400 yıldır bu yöntem ile nefslere ne hoş gelmişse hepsi teker teker İslam’ın içine sokulmuştur.

6 YAŞINDA BİR KIZ ÇOCUĞUNU NİKAHINA ALAN VE BU İSLAM’DANDIR DİYEN SÜBYANCI ŞEREFSİZLER BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
1000 TANE CARİYEYİ KENDİNE HAK GÖREN, NİKAH DA GEREKMEZ DİYEN UÇKUR DÜŞKÜNÜ AZGIN SAPIKLAR BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
SADECE GANİMET VE KADIN İÇİN SEFER DÜZENLEYEN ÇIKARCI MENFAATÇİ ADİ MÜNAFIKLAR BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?
HALKA ZULMEDEN SONRA DA ALLAH BÖYLE DİLEDİ DİYEN DEYYUS YÖNETİCİLER BU HÜKMÜ İSLAM’IN İÇİNE BU TAHRİFATLAR İLE SOKMAMIŞLAR MIDIR?

Saymakla biter mi kardeşlerim?
Karşımızda 1,400 yıldır menfaati ve çıkarının önüne set çeken her hakikatı örtmüş, sağ veya ölü koca bir alim(!) güruhu var. Kalemizin içinde hem de tam ortasında kabak gibi duran bu Truva Atlarını kırıp kapının önüne koymadan neyin mücadelesini verebiliriz?

Mevzu budur!!!

Bu mevzudan başka bir gündeme sahip olan kardeşlerimize gelince;
Üzgünüz ama 1000 yıl daha ömrünüz olsa uyanıp da tevbe etmedikçe, bırakın Roma’yı, İstanbul’u Dünyayı da feth etseniz Allah’ın (c.c.) katında bir kıymeti yoktur.
Vesselam..



Hiç yorum yok: